25 Ağustos 2021 Çarşamba

Yazınsal söylenmeler

Yazmak dedim de, üzerine yazayım derken kaçırdığım son trenin ardından içime iltica eden öküzler geldi aklıma.

Yazmak, sahi bir satıra kaç kadeh kaldıyorduk?
Şerefe diyemiyorum uzun zamandır.
Şarkılar araklıyordum, şairlerden, dervişlerden sözler.
Öykülere giriyordum, öykülerde yan karakter,
Gökyüzüne merdiven dayamışlığım da var bir öykümde,
Şehrin ön sokaklarında mendil satmışlığım da.
Çocuk oluyordum, ağlıyordum
Genç oluyordum, isyan ediyordum
Büyüyordum ama "adam" olamıyordum,
Olamadım! 
Ama yazdım, mesela çok içtiğim bir gecenin deminde karaladığım bir yazımda yeteneksiz bir futbolcunun amatör ligde oynarken takım arkadaşlarıyla gittiği kerhaneyi, o kerhanede kolonya tutan süleymanın bindiği bmw'yi ve bütün bu yazdıklarımı okurken ağzı her daim kokan sevgilime, çoktan "boşalmıştım" bile.
Yazmak çok büyük zevkti bende.

Şiirler yazdım uzun süre,
Olmayan acılarda keder oldum, harap oldum,
Aşklara merak saldım şiirler yazdım, şiirler yazdım aşık oldum sandım, sanılgılarımı satırlara dökerken kadehler boşalttım. Kadehlerimi, bakıştığım altmış dokuz, yazıştığım kırkdokuz, konuştuğum otuz dokuz, aşık olduğum  yokuz kadınlara kaldırdım. Akrostişli şiirlerim bile var!
Yazmak en büyük aşktı bende.

En güzel celişkilerimi yazdım, mesela otuzlu yaşlarımda doblo arabamda son ses "vova" dinleyerek poz yaparken, kırmızı ışıkta yanımda duran üstü açık milyonluk spor arabada yaşlı bir teyzenin dinlediği "batsın bu dünya" şarkısını yazarken çok eğlendim.
Yazmak en çok eğlendiğim eylemdi bende.

Yalnızlığımla sevişme metaforunu kullana kullana birgün kadın arkadaşımla sevişme imkanım varken "başımın ağırdığını" söyleyerek kendisini reddettiğim bir gece, sokak köpeklerinden kaçışımı yazacak edebi bir tür bulamayışımı hala affedemiyorum.
Sonra bişeyler oldu, sonra öyle bir şeyler oldu ki, "bir şeyler"  babam öldü. Evet ama ölüm bu yazının konusu değil, babamın ölümü hiç bir yazının konusu değil.. O günden beridir yazmıyorum.
Yazmak acıları istismar etmekti bende.